top of page

2024’te Batı Nil Virüsü Tehlikesi: Türkiye’de 6 Vaka ve Olası Tehlikeler

Sağlık Bakanlığının 2024 yılında Türkiye’de 6 kişide tespit edildiğini açıklamasıyla gündeme gelen Batı Nil Virüsü, toplum üzerindeki olası etkileri ve tehlikeleri hakkında endişeleri artırdı. Özellikle COVID-19 pandemisinin dünya üzerindeki büyük etkilerinin ardından bu tür enfeksiyonların oluşturabileceği küresel sağlık tehdidi konusu önem kazandı. Mevsimsel olup genelde yaz aylarında rastlanan bu virüs, bu aylarda vakaların artışıyla birlikte yayılma hızını ve kontrol altına alınma gerekliliğini gündeme getiriyor.

Batı Nil Virüsü olguları uzun yıllardır çeşitli ülkelerde görülmeye devam ediyor. Türkiye’de ilk kez 2010 yılında saptanan virüs, o tarihten bu yana bazı dönemlerde yeniden ortaya çıktı. Sağlık Bakanlığı, yakın zamanda X üzerinden açıklama yaparak Türkiye’de bu yıl 6 vakanın tespit edildiğini ve bu hastaların takip ve tedavilerinin sürdüğünü duyurdu.

2024 yılında hala vakalara rastlanan Batı Nil Virüsü ilk kez 1937 senesinde Uganda’nın Batı Nil Bölgesi’nde bir kadının kan örneğinden tespit edildi. Zamanla Afrika, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Amerika ve Batı Asya’da yaygın görülen bir hastalık haline geldi ve çeşitli salgınlara sebep oldu.

Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, bu yıl Türkiye’de İstanbul ve Bursa gibi illerde bazı vakalara rastlandığını ve hastalığa en çok karşılaşılan bölgelerin gölü, barajı ve durgun su kaynağı olan ilçeler olduğunu söyledi. Virüsün öngörülemez olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, bazı dönemlerde vaka sayılarının arttığını, bazen ise vaka sayılarının oldukça düşük kaldığını açıkladı. Özellikle 2010 ile 2019 yıllarında Türkiye’de vaka sayılarında artış gözlemlendiğini, şu anda da benzer bir artışın yaşandığını dile getirdi. Bunların yanı sıra Türkiye dışında da vakaların devam ettiğini, İsrail’de bu yıl büyük bir Batı Nil Virüsü salgınının çıktığını ve sadece hazirana kadar 164 ciddi ve beyni etkileyen vakaların bildirildiğini ekledi.

Bu hastalığın ana yayılma yolunun genellikle Celux cinsine ait sivrisineklerin ısırması olduğunu biliniyor. Bu sivrisinekler, ana taşıyıcı olan kuşları ısırıyor ve daha sonra bu virüsü insanlara ve diğer hayvanlara aktarıyor. Enfekte sivrisineklerin insanları sokması dışında ise hastalığın insandan insana direkt olarak geçişinin olmadığı bilinmekte. Ancak nadir durumlarda virüsün enfekte iğneler, kan ve organ nakli veya emzirme yoluyla da hastalığın bulaşması mümkün.

Batı Nil Virüsü Enfeksiyonu’nun seyri hastaların %80’inde belirti göstermeden ilerlerken diğerlerinde genellikle gribal bulgularla geçmekte. Uzmanlar, şu an hastanelerde görülen vakaların virüsün en nadir ve en ağır görülen formları olduğunu ve henüz tespit edilmeyen hafif vakaların da mevcut olabileceğini söylüyor.

Hastalığa yakalananların %20’sinde gribal semptomlar ortaya çıkar. Bu semptomlar, virüsün vücuda girmesinden itibaren 3 ila 14 gün içinde kendini gösterir ve ateş, baş ağrısı, kas ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, lenf bezlerinde şişlik, bulantı-kusma, ciltte döküntü, karın ağrısı ve ishal gibi belirtiler görülür. Hastalığın şiddetli ilerlediği takdirde boyun tutulması, titreme, nöbetler ve nadiren felç ve koma da görülebilir. Hastaların yaklaşık %1’i sinir sistemini etkileyen Batı Nil Nöro İnvaziv Hastalığına yakalanıyor. Bu hastalık, Batı Nil Virüsü’ne bağlı olarak görülen sinir sistemi tutulumu sonucunda gelişiyor ve ensefalit (beyin iltihabı), menenjit ve felç ile sonuçlanabiliyor. Ölüm oranı ise %17’ye kadar çıkıyor. Özellikle yaşlıların ve bağışıklık sistemi düşük olan kişilerin, nörolojik hastalığa ve yakalanma riski daha yüksek.

Batı Nil Virüsü’nün tanısı klinik belirti ve bulguların yanı sıra çeşitli laboratuvar testleriyle konulur. Bu testler virüse karşı bağışıklık sisteminin ürettiği antikorları tespit ederek sonuca ulaşır.

Yıllardır bilim insanları Batı Nil Virüsü’ne karşı umut verici aşılar geliştirdi. Sivrisineklerden enfeksiyon kapan atların da hastalanabileceği göz önüne alındığında, bazı aşılar atlar için onaylandı. Ancak insanlar için onaylı bir aşı henüz mevcut değil. Hastalığın tedavisi genellikle semptomların hafifletilmesine yönelik destekleyici tedavilerle sınırlı.

Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’ne göre, Avrupa’da Batı Nil Virüsü’nün bulaşması için hava koşullarının elverişli olduğundan önümüzdeki haftalarda ek insan vakalarının görülmesi öngörülüyor. Bu nedenle virüsün kontrolü ve denetimi açısından tedbirli olmak büyük önem taşıyor.

Peki destek tedavileri dışında bir aşı veya tedavi mevcut değilse bu virüsten nasıl korunulur? Bunun en etkili yolu sivrisinek ısırıklarına karşı önlemler almak. Öncelikle sivrisinek kovucu kullanmak önemli. Pencere ve kapılara sineklik taktırılmalı ve sivrisinekler üzerinde itici bir etkisi olmasından dolayı sarı renkli ampuller tercih edilmeli. Kapalı alanlarda hava dolaşımının sağlanması amacıyla vantilatör ve klima kullanılmalı. Bunların yanında sivrisineklerin üreyebileceği alanların ortadan kaldırılması gerekiyor. Sivrisinekler küçük miktardaki su birikintilerine bile yumurta bırakabilecekleri için evlerin yanındaki küçük su birikintilerinin kurutulması ve su birikimine izin verilmemesi önemli. Sivrisineklerin genelde gece aktif olduklarını göz önünde bulundurarak geç saatlerde açık alanlarda bulunmaktan kaçınılması ve bulunulduğu takdirde vücudu örtecek kıyafetler giyilmesi öneriliyor. Bu önlemlerin dışında hastalığın görüldüğü ülkelere veya endemik bölgelere seyahat edecek kişilerin Sağlık Bakanlığının seyahat talimatlarına uyması bekleniyor.

Son Yazılar

Hepsini Gör

تعليقات


bottom of page