top of page
Yazarın fotoğrafıKarya Nil YURCİ

Antidepresanların Neden Olduğu Duygusal "Körleşme"

Antidepresanlar, kişilerde görülen bazı duygu durumu bozukluklarını tedavi etmek için kullanılan ilaçlardır. Son yıllarda, antidepresan ilaçların yaygın kullanımı psikiyatrik hastaların tedavi sürecinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Antidepresan ilaçlarının en sık başvurulduğu hastalıkları ve durumları; major depresif bozukluk, sürekli depresif bozukluk (distimi), anksiyete bozuklukları, obsesif-kompulsif bozukluk olarak sıralayabiliriz.


Antidepresanlar özellikle orta ve ağır şiddette depresyonu olan hastalarda gerekli görülebilir, bu hastaların tablolarında ilaç tedavisinin başarısı %70 civarlarındadır.


Diğer yandan, hafif şiddette depresyonu olan kişiler için ilaç tedavisi ilk tercih değildir. Ancak son yıllarda antidepresan ilaçlarının geniş çaplı kullanımında yüksek oranda bir artış gözlemlenmesiyle kişiler bir uzman desteği olmadan yan etkilerinden bihaber ve bilinçsizce antidepresan ilaçlarını kullanmaya başladılar. Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre Türkiye’de 2020'ye kadar olan 11 yıllık dönemde antidepresan kullanım miktarı yaklaşık yüzde 70 oranında artmıştır. Tabii ki bu artışı tetikleyen psikolojik, ekonomik ya da sosyal sıkıntıları da göz önünde bulundurmak gerekir. Yani bu yüksek kullanım oranının arkasında birçok faktör yatabilir. Bunlardan bazıları; toplumda depresyon ve diğer ruh hali bozukluklarının farkındalığının artması, hastaların mental sağlıkla ilgili konularda daha açık olmaları, sağlık profesyonellerinin daha iyi tanı ve tedaviye ulaşmasını sağlayan bilgi ve araştırmaların artması, toplumda stigmatizasyonun azalması ve tedaviye olan erişimin artması gibi nedenler olabilir.


Ancak antidepresanların herkes için uygun olmadığı ve yan etkilerinin olabileceği unutulmamalıdır. Hafif depresyonu olan kişilerde ilaç tedavisine karar verilirken dikkatli bir değerlendirme yapılmalı ve tedavinin alternatifleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle her bireyin durumuna özgü tedavi planlaması yapılması ve doğru uzmanlar tarafından tarafından yönlendirilmesi önemlidir.


Serotonin, beyin hücreleri arasında sinyal taşıyan nörotransmitterlerden biridir ve duygusal düzenleme ile uyku, iştah ve diğer biyolojik süreçlerin düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. Seçici Serotonin Geri Alım Engelleyici (SSGAE) olarak bilinen SSRI antidepresanlar, beyindeki serotonin seviyesini yükselterek depresyon semptomlarını hafifletirler. Bu ilaçlar, beyindeki serotonin geri alımını önleyerek daha fazla serotonin üretilmesine yardımcı olur. Depresyon ve ilgili zihinsel sağlık koşullarının düşük seratonin seviyeleri nedeniyle oluştuğunu söylemek çok basit bir yaklaşım olur ancak mutluluk hormonu olmasıyla birlikte serotonin seviyelerinin artması semptomları iyileştirebilir ve kişileri bilişsel davranışçı terapi gibi diğer tedavi yöntemlerine daha duyarlı hale getirebilir. SSRI antidepresanlar dünya genelinde en popüler ve en çok kullanılan antidepresan çeşidi olarak bilinmektedir. Prozac, Zoloft, Cipralex, Lustral en çok bilinen ve tüketilen SSRI markalarıdır.


Antidepresanların bilinen olumlu etkileriyle birlikte ciddi yan etkileri de bulunmaktadır. Bu yan etkiler arasında arttırılan intihar ve şiddet eğilimi, depresyonun kronikleşmesi ve sıklığının artması gibi sonuçlar yer almaktadır. Fizyolojik yan etkiler arasında hareket bozuklukları, cinsel işlev bozukluğu, yetersiz kemik ve beyin gelişimi, mide-bağırsak kanaması gibi belirtiler gözlemlenebilir. Hatta bir çalışmada genç farelerde seratonin maruziyetine bağlı olarak beyin gelişiminde zararlar olabileceğini göstermiştir.


Antidepresanların bilinen yan etkilerinden biri de "motivasyonsuzluk sendromu" olarak adlandırılan durumdur. Bu sendrom, hissizlik (apathy), motivasyon eksikliği ve kişilik değişikliği gibi semptomlarla karakterizedir. SSRİ kullanan hastaların %40 ila %60'ının bu yan etkiyi deneyimlediği düşünülmektedir. Ayrıca son araştırmalarda bu ilaçların "pekiştirme öğrenme" olarak adlandırılan önemli bir davranışsal süreci etkilediği gösterilmiştir. Bu süreç, çevreden ve eylemlerden gelen geri bildirimlerle öğrenmemizi sağlar. Escitalopram kullanan katılımcılar, plasebo kullananlara göre, görevi öğrenmelerini yönlendirmede olumlu ve olumsuz geri bildirimleri daha az kullandıkları belirlenmiştir. Bu durum, ilacın ödüllere karşı duyarlılığı ve buna uygun tepki verme yeteneğini etkilediğini düşündürmektedir.


Antidepresan kullanımının uzun vadede beyin ve vücut yapılarında bazı durumlarda geriye dönüşü olmayan kimyasal değişikliklere neden olduğu gözlemlenmiştir. Özellikle Prozac ve Paxil gibi antidepresanların insan deneklerinde kortizol (stres yanıtını kontrol eden bir steroid hormonudur) seviyesini yükselttiği bilinmektedir. Bu durum, endişe verici bir etki olarak karşımıza çıkmaktadır, çünkü yükseltilmiş kortizol seviyeleri depresyon, kilo alımı, bağışıklık sistemi bozukluğu ve hafıza problemleriyle ilişkilendirilmektedir.


Sayısı artan çalışmalar, antidepresanların çoğu katılımcının depresif özelliklerinin şiddetini arttırmadığı ancak kronikleşmeyi kötüleştirdiği hipotezini desteklemektedir. Kronik antidepresan kullanımı, kullanıcıyı güçlendirmek ve pozitif değişiklikler yapmak yerine, ilaca bağımlı bir birey haline getirebilir. Bu ilaçların işleyiş biçimi, sadece olumsuz duygularımızı azaltmakla kalmaz, aynı zamanda olumlu duygularımızı da, sevinç duyacağımız bir olaya karşı verdiğimiz tepkileri azaltabilir. Araştırmalardan elde edilen veriler, bu azalmanın nedeninin ödüllere karşı duyarlılığın azalması olduğunu ortaya koymaktadır çünkü ödüller beyinde önemli geri bildirim sağlar.


Bahsedilen yan etkiler aslında oldukça sık rastalanbilecek durumlardır fakat uzun süreli kullanım sonucunda ortaya çıkma eğilimindedir. Antidepresan kullanımının güvenli olduğu varsayımı nedeniyle bu tür zararlar bazen göz ardı edilebilmektedir.


Kısa vadeli olumlu etkileri olsa da, uzun vadeli olumsuz sonuçların ortaya çıkma riski unutulmamalıdır.


Unutmayın ki antidepresanlar herkes için aynı şekilde işlemeyebilir ve her birey farklı bir deneyim yaşayabilir. Antidepresan tedavisine başlamadan önce hastaların, olası riskleri ve faydaları dikkatlice değerlendiren bir sağlık uzmanıyla danışmaları önemlidir. Ayrıca, tedavi süreci boyunca düzenli takip ve izleme yapılması, olumsuz etkilerin en aza indirilmesine yardımcı olabilir.


-Ceyda Baş ve Yağmur Ece Nisanoğlu tarafından editlendi.



Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page