Türkiye Cumhuriyeti, 101. yılına girerken, Atatürk’ün çizdiği ilkeler doğrultusunda yoluna emin adımlarla devam ediyor. Atatürk'ün temellerini attığı bu kavramlar, Cumhuriyet’in 101. yılında da Türkiye’nin ilerleyişini ve toplumsal yapısını şekillendirmeye devam ediyor.
Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ideolojisi olarak, modernleşme, çağdaşlaşma ve ilerlemeyi hedefleyen bir düşünce sistemidir. Atatürk’ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözüyle vurguladığı gibi, Atatürkçülük aklı ve bilimi esas alır. Cumhuriyetimizin 101. yılında, Atatürkçülük, ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunları çözmekte bir rehber olmayı sürdürmektedir. Eğitimde, bilimde ve teknolojide ilerlemek, Cumhuriyetimizin temel ilkeleri doğrultusunda Türkiye'yi güçlü kılmaktadır.
Tam bağımsızlık, Atatürk'ün en önemli hedeflerinden biridir ve "Siyasi, ekonomik, adli ve kültürel bağımsızlık" olarak tanımlanır. Cumhuriyetimizin 101. yılında Türkiye, bu ilke doğrultusunda hem içerde hem dışarda bağımsız bir politika izlemekte, kendi kararlarını özgürce verebilme yetisini sürdürmektedir. Dünya siyasetinde etkin rol oynayan Türkiye, dışa bağımlı olmadan, milli çıkarlarını savunarak Atatürk’ün tam bağımsızlık idealini yaşatmaktadır.
Cumhuriyetin 101. yılında katılımcı demokrasi kavramı halkın iradesinin yönetime yansımasını en iyi şekilde temsil eder. Bu kavram sadece seçimlerle sınırlı kalmaz; toplumun her kesiminin karar alma süreçlerine dahil olduğu, ifade özgürlüğünün ve toplumsal diyaloğun ön planda olduğu bir yönetim anlayışını benimser.
Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından biridir ve din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamına gelir. Cumhuriyetimizin 101. yılında laiklik, toplumsal huzurun, din özgürlüğünün ve farklı inançların bir arada barış içinde yaşayabilmesinin güvencesidir. Atatürk’ün öncülüğünde benimsenen bu ilke, modern ve demokratik bir toplumun temeli olarak Türkiye'yi çağdaş dünya ile uyumlu kılmaya devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, 101. yılında, güçlü ve modern ordusuyla bölgesinde ve dünyada stratejik bir aktör olma konumunu pekiştirmekte. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. yılına girerken, Kara, Deniz ve Hava Harp Okulları, ordunun kalbi ve geleceğin liderlerini yetiştiren en önemli kurumlar olarak öne çıkıyor.
Kara Harp Okulu, 1834’ten beri Türk ordusunun kara savunmasının omurgasını oluşturuyor. Cumhuriyetimizin 101. yılında bu okul, subay adaylarını modern tehditlere karşı donatmaya devam ediyor. Askeri taktikler, strateji ve teknolojik gelişmeler ışığında eğitim verilen öğrenciler, özellikle terörle mücadele ve sınır güvenliği gibi alanlarda
Türkiye'nin güvenliği için kritik görevler üstleniyor.
Deniz Harp Okulu, 1773 yılında kurulduğundan bu yana denizcilik eğitiminin lideri konumunda. Cumhuriyetimizin 101. yılında, deniz savunmasının bu güçlü merkezi, mezunlarına modern savaş gemileri, denizaltılar ve insansız deniz araçları konusunda en üst düzeyde eğitim sunuyor. Özellikle Doğu Akdeniz gibi stratejik öneme sahip bölgelerdeki gelişmeler, bu okulun mezunlarının görev alanlarını daha da kritik hale getiriyor.
Hava Harp Okulu, 1911 yılında Türk havacılığına yön vermeye başladı ve 101 yıllık Cumhuriyetimizin yeni yüzyılında da bu misyonunu sürdürüyor. Türkiye’nin hava sahasını koruyacak pilotlar ve hava subayları, hem savaş uçakları hem de insansız hava araçları (İHA) teknolojileri konusunda en ileri seviyede eğitim alıyorlar. Hava Harp Okulu, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında Türkiye'nin havacılık gücünü daha da yukarı taşımaya kararlı bir politika izliyor.
Değerli bir insan bir sosyal medya platformunda şu sözleri sarf etti az bir süre önce: “Erkeklerin mağdurluk seviyesi yüzde kaçtır bilemem ama, kadınların ve çocukların öldürülme seviyesi onun çok üzerinde şu anda.” Ne acı... En temel hakkımız yaşamakken gündemimizde yer alan olaylar, konuşmak zorunda kaldığımız konular ne acı... Oysa bir asır önce bize Atamız şunu söylemişti: “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın.” Eski halimize, o refah seviyesine, güvenle sokağa çıkabildiğimiz, kendimizi paranoyakça korumak durumunda kalmayacağımız günlere tekrar ulaşabilmek, kavuşabilmek ümidiyle...
Bu yazı Cumhuriyetimizin 101. yılına özel olarak Duygu Keskin ve Beyza Şekerci tarafından yazılmış, Can Tarhan tarafından düzenlenmiştir.