top of page

Disney’in Atatürk Dizisi İptali: Arka Planda Ne Var?

Cumhuriyetin 100. yıl dönümü olan 29 Ekim 2023 tarihinde Disney platformunda yayına girmesi beklenen “Atatürk” dizisinin iptali, son zamanlarda gündem oldu ve herkesin tepkisini çekti. Atatürk dizisinin bu platformda yayınlanması belki de bazılarımızın platforma ilgisini çekerken, iptal haberinin resmileşmesi ile doğal olarak platformdaki üyeliğini iptal edenler de oldu. Peki Disney, Türk halkının tepkisini çekeceğini bile bile neden dizinin iptal edilmesine dair bir karar vermiş olabilir?


Öncelikle son zamanlarda dijital platformunda ortaya çıkan maliyet açığı, yani platforma eklenen yeni yapımların beklenen ilgiyi görmemesi gibi nedenlerden dolayı Disney, öncelikli olarak başka ülkelerin yapımlarını platformdan kaldırmaya başlamıştı. Fakat kaldırılan bu yapımların arasında daha gösterime bile girmemiş olan “Atatürk” dizisinin dahil edilmesi kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Zira, dünya tarihinde gelmiş geçmiş en büyük liderlerinden birinin dizisinin gösterime girmesi şirkete oldukça iyi bir kar getirebilirdi. Böyle bir lideri zaten platforma sahip olan Türkler izlerken, hatta daha çok Türk bu diziyi izleyebilmek için platforma üye olacakken Disney bu olayın da büyük etkisi ile son 3 ayda 11.7 milyon üyesini kaybetti. Aynı zamanda Atatürk’ün sadece Türk milletinin değil, modern dünyanın gelişiminde yaptığı önderliği düşündüğümüzde bu dizi yabancılar tarafından da büyük ilgi görme potansiyeline sahipti.


İşin arka planında çok daha derin ve iç karartıcı bir sorun var ki, o da bu kararda Amerikan senatosunda etkin olan Ermeni senatosunun bu kararın verilmesinde büyük bir paya sahip oluşu. Amerikan senatosunda yer alan Ermeni lobisi ANAC, Disney’in “Atatürk” dizisini yayınlayacak olmasının duyurulması sonrasında Disney’i “bir diktatörü yüceltmek” ile suçlamış. ANAC’ın Disney’e yaptığı ise “Ellerinde milyonlarca Rum, Ermeni, Asuri, Keldani, Süryani, Arami, Maruni ve diğer Hıristiyan şehitlerin kanı olan Türk diktatör ve soykırımcı katil Mustafa Kemal Atatürk'ü yücelten dizinin iptal edilmesini istiyoruz.” şeklinde olmuştu.


Ermenilerin bu duruma olan hassasiyetlerini anlamak için ise Ermeniler tarafından yazıya geçirilen basın organlarını incelemek, onların perspektiflerini anlama yolunda oldukça önemli. Ermenilerin bu olay üzerine üç temel istekleri şunlar: belgeselin FOX TV ve Türk sinemalarında yayınlanmayarak tamamen kaldırılması, Disney’in bir daha Türk propagandası içeren bir içerik üretmeyeceğine dair söz vermesi, Disney’in Ermeni Soykırımı ve Ermenilerin mücadelesine dair belgesel yayınlaması. Bunların yanında Ermeni-Amerikan olarak tanımlanan “Armenian Weekly” gibi bu basın organları Ermeni hükümetini bu olaya karşı sessiz kalmak ve Ermeni haklarını savunmamak ile suçluyor.

Öncelikle ANAC’ın yaptığı çağrıya baktığımızda görüyoruz ki, Atatürk liderliğinde örgütlenen Milli Mücadele döneminde de Türklerin farklı Hristiyan gruplarına katliam yapmış olduğu düşünülüyor. Aynı zamanda belli ki yine Ermeni lobilerinde Atatürk’ün bir zamanlar dahil olduğu İttihat ve Terakki Cemiyetine mensup gruplar tarafından 1915 yılında gerçekleştirildiği söylenen Ermeni soykırımında katkısı olduğuna dair bir görüş hakim olabilir.


Öncelikle Osmanlı’nın Doğu Anadolu’daki güvenliği sağlamak için bu bölgedeki Ermenilerin farklı bölgelere göçünü sağlamak için çıkardığı Tehcir Yasası sonrasında Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan birçok Ermenin katliama uğratıldığı ve literatürde “Ermeni Soykırımı” olarak geçen olayın aktarılmasında Türk ve yabancı kaynaklar arasındaki belli farklılıklara değinmek gerekir. Genel olarak Türk kaynaklarında değinilen fakat yabancı kaynaklarda belirgin olarak yer almayan bir karşılıklı çatışma durumu var. 1. Dünya Savaşı’nın Osmanlı için çetin geçtiği ve Rus Çarlığı ile de savaşta olduğu dönemde doğu sınırlarında yer alan Ermenilerin kendi aralarında örgütlenmesi sonrasında Osmanlı askerleri ile çatışmış olmaları. Yine Ermenilerin bölgeden kontrollü göçleri yapılırken zorlu hava koşulları dolayısıyla ortaya çıkan ölümler ve Ermeni çetelerin tehcir sırasında çatışmalara yol açmış olması gibi Ermeni ölümlerinin fazla olmasında var olan farklı etkenler var. “Soykırım” kelimesi ise tarihte bu tarz durumlar için kullanılabilmek için oldukça hassas bir kelime. Soykırımın tanımı; siyasal, ulusal, ırksal ya da dinsel bir nedenle, azınlık durumundaki bir insan topluluğunu soyca yok etmeyi amaçlayan toplu öldürme eylemi olarak geçiyor. Fakat Osmanlı hükümeti tarafından Ermeni azınlığını yok etmeye dair direkt bir plan bulunmuyor. Sadece ölüm sayılarında fazlalık soykırım ifadesi için yetersiz bir kanıt olarak kalıyor.


Bunun yanında Milli Mücadele’deki soykırım iddiasına da değinmek gerekir. Milli Mücadele, her ne kadar Türklerin bağımsızlıklarını kazanma yolunda önemli bir savaş olsa da her savaş döneminde olduğu gibi Kurtuluş Savaşı sırasında yaşanmış ciddi ölümleri mevcut. Güneydoğu Anadolu’da yaşanan Ermeni ölümlerinden başlayacak olursak bu bölgede yaşayan bazı Ermenilerin Fransız askerleri ile işbirliği yapmaktan dolayı çatışmalarda öldürülmüş olması gibi bir durum var. Türklerin Rumlara kasten soykırım yaptığına dair olan iddia ise Samsun tehcirlerinde yaşanan ölümler. Yine Ermenilerin tehcirinde olduğu gibi Rumların da kontrollü göçleri yapılırken ortaya çıkan ölümler var. Aslında hem Ermenilerin tehcirinde hem de Rumların tehcirinde Türklerin suçlandığı şey azınlık gruplarını hayatta kalamayacakları bir yolculuğa çıkarmak ve dolaylı ölümlerine kasten yol açmak. Fakat bunun altını dolduracak herhangi bir belge yok. Yani ne Osmanlı Devleti’nin ne de Milli Mücadele’de yer alan örgütlerin Türk topraklarında yaşayan azınlıklara karşı nefret içeren bir beyanları yok. Aynı zamanda yine o dönemin liderlerinin bu azınlıklara karşı nefret duymaları için ortada bir sebep var gibi de gözükmüyor. Kısacası hem Osmanlı hükümeti tarafından hem de TBMM hükümeti tarafından yürütülen göç politikaları her ne kadar ölümlere yol açmış olsa da bunların soykırım niteliği kazanması için iki hükümetin de ırkçı bir politikalarının olduğuna dair ortada herhangi bir kanıt yok.


Yabancı kaynaklar tarafından Türklerin Cunda Adası’ndaki Rumların ölümlerine yol açmak gibi bazı Rum köyü katliamlarına yol açtıklarına dair ortaya atılan iddialar da var. Fakat yine bu ölümlerin gerçekleştirilme nedenleri, talimatın kim tarafından verildiğine dair önceki olaylar gibi oldukça büyük bilgi boşlukları var ve yine bu bilgi boşluklarından dolayı soykırım, kasten katliam gibi kavramların kullanılması oldukça yanlış olur.

Savaş gibi hassas durumlarda sivil kayıplarının karşılaştırılması oldukça yanlış bir şeydir. Çünkü böyle çetin savaşlarda köylerin yakılması, halkın ikmalsiz bırakılması, ölüm yürüyüşleri gibi olaylar savaşın bir parçası olmuştur ve tarihte kara leke olarak kalmıştır. Eğer her ülke başka ülkelerin yüz yıl önceki savaş suçlarına bakıp onları savaş suçlarının yıldönümlerinde kınasa ya da kritik zamanlarda konuyu tekrardan canlandırsa sağlıklı bir diplomasi ortamı oluşur muydu? Mesela tarih; 2. Dünya Savaşı’nda Japonların Çin’deki katliamlarını yazdığı gibi, Nagazaki’ye atılan atom bombasını da yazdı. Bu ülkelere düşen sorumluluk ise geçmişe takılı kalıp birbirlerini suçlamak, işledikleri suçların karşılaştırılmasını yapmak değil; bu olayların benzerlerinin yaşanmasını engellemektir. Yani yöneticilere düşen pragmatik bir yaklaşımla sorun değil çözüm odaklı bir tarih-okuryazarlığına sahip olmaktır.


Peki bu durumda Türkiye nasıl bir yol izlemeli? Türk tarihçiler de Ermenilerin iddialarında ve bunlardan yola çıkarak ortaya atılan yabancı kaynaklarda büyük bilgi boşluklarının olduğunu belirtiyor. Bu bilgi boşluklarının doldurulması ve soykırım ifadesinin doğruluğuna dair uluslararası bir komisyon oluşturulmalı. Bu komisyonda bu bilgi boşlukları doldurulmalı ve basın yoluyla tüm dünya bu mesele konusunda aydınlatılmalı. Çünkü Ermenilerin senatoda yaptığı baskılar “Atatürk” dizisinin yayınlanmayacağı bir hale geldiyse yine bu baskıların Türkiye’nin uluslararası ilişkilerine zarar vermesi olası bir durum gibi gözüküyor.


Unutmamalıyız ki, Atatürk’e bu suçlamaları atanlar Ermeniler değil, Amerika’da yaşayan Ermenilerdir. Bu suçlamayı Ermeni hükümeti dururken Ermeni asıllı Amerikalıların yapıyor olması da suçlamaların doğruluğuna dair başka bir madde olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine bu suçlamalara karşı Kurtuluş Savaşı zamanında Türklere karşı yapılan katliamlar düşünülerek nefret ve kin içeren duygular beslemek oldukça yanlıştır. Bireysel olarak bizlere düşen insanları genelleştirme ile ayrıştırmamak, global düzene doğru gitmekte olan dünyada barışçıl ve her cana değer veren bireyler olarak pozitif bir ruh hali içinde kendimizi geliştirmektir.


Ceyda Baş ve Yağmur Ece Nisanoğlu Tarafından Editlendi

23 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page