top of page

Dünya Haritasının Eksik Parçası Tamamlandı: Kayıp 8. Kıta Zelandiya

2017’de varlığı resmen dünyaya duyurulan Dünya’nın sekizinci kıtası Zelandiya üzerine Yeni Zelandalı bilim insanları 2017 yılından beri çalışmalar yapıyordu. Altı yıllık çalışmaların sonunda sınırları net bir şekilde belirlenmiş ve jeolojik yapısı çözümlenmiş olan bu kıta artık dünya haritasında yer almayı bekliyor. Artık haritalarda göreceğimiz bu kıtayı daha iyi tanımak için kıta üzerine yapılan çalışmaların gösterdiği sonuçlar ve tarihine kısa bir yolculuk yapmak gerekir.


Klasik Yunan Dönemi’nde, Aristotales, Batlamyus, Eratosthenes gibi coğrafya üzerine çalışan düşünürlerin hep hayalini kurdukları, Güney Yarım Küre’de yer alan bir kıta vardı. Yine 15. ve 18. yüzyıllar arasında kartografik çalışmalar yapan coğrafyacılar, Dünya’nın coğrafi simetrisi nedeniyle Dünya’nın güney uçlarında gizli bir kıta yer aldığını düşünüyorlardı. Yine de, böyle bir kıtanın varlığının kanıtlanabilmesi için literatürde yeterli veri yoktu, bilim insanları haklı olarak sekizinci kıtanın varlığının kanıtı simetriden ve yer kabuğu çatlaklarından daha somut verilerin bulunması gerektiğini düşünüyorlardı. Kıtayı gidip yerinde gören ilk kaşif ise Hollandalı denizci Abel Tasman’dı. Tasman her ne kadar kıtanın çok küçük bir kısmını görmüş olsa da kartograflar tarafından unutulmamış; Avustralya-Yeni Zelanda arasını, başka bir deyişle Avustralya-Zelandiya arasını ilk geçen denizci Tasman olduğu için bu bölgedeki deniz “Tasman Denizi” olarak adlandırılmıştır.

Bu kıta Yeni Zelanda yerlileri Mahorilerin inanışlarına, mitolojilerine de kaynaklık etmiştir. Maui mitolojik tanrısına inanan Polinezyalılar (Yeni Zelanda ve çevresindeki adalarda yaşayan yerliler), denizin altında kalan ve ilk bakışta fark edilmeyen bu kıtada Maui’nin vadilerinin yer aldığına inanıyorlardı.



Birçok coğrafyacının üzerine düşündüğü, Tasman gibi kaşiflerin büyük bir merakla denizde uzun yollar kat ettiği, yerel halkın mitolojik inanışlarını üzerine şekillendirdiği, %95 gibi çok büyük bir kısmı sular altında olan bu kıta aslında ortaya çıkmadan önce açık bir şekilde insanlığın ilgisini üzerine çekmişti. Kıta üzerine olan son yıllarda yapılan çalışmalarda incelenen kaya örnekleri kullanılarak kıtanın tam sınırları elde edilmeye çalışılıyordu. Yeni Zelandiyalı bilim insanları tarafından yapılan çalışmaların bilimsel dergide yayınlanması ile kıta ilgili ilk defa çok net veriler elde edildi. Bu verilere kıtanın tam yüzey alanı 5 milyon kilometrekare iken, kıtanın artık haritalarda yer alması da söz konusu hale gelmiş durumda.


Elde edilen veriler kıtanın hem jeolojik özelliklerine hem de milyonlarlarca yıl öncesine ışık tutuyor. Öncelikle bu kıtanın geçmişi de diğer kıtalar kadar eski zamanlara uzanıyor. 80 milyon yıl önce Dünya’da Pangea’nın bölünmesi ile sadece Lavrasya ve Gondvana adlı iki kıta varken Gondvana’dan kopan kıtalardan biri de Zelandiya’ydı. Gondvana tek parça halindeyken Zelandiya’nın komşusu olan Antarktika ve Avustralya kıtaları su üzerindeyken bu kıtanın Yeni Zelanda, Yeni Kaledonya, Ball’s Pyramid ve Lord Howe adaları dışında tamamı sular altında kalmıştı. Bu noktada, Zelandiya’yı diğer kıtalardan ayıran özelliği kıtanın aşırı gerilime maruz kalıp 20 km kadar ince bir kalınlık kazanmış olmasıdır.


Zelandiya üzerine yapılan çalışmalar bilim dünyası için büyük önem arz ediyor. Bu çalışma sonucunda ilk defa deniz altındaki çok geniş bir alanın jeolojik haritası çıkarılmış oldu. Yine bu çalışmada bilim insanları tarafından kullanılan görüntüleme yöntemleri ve kayaç örneklerinin incelenmesinde kullanılan manyetik özellikler, ileride yapılacak bu tarz araştırmalar için sağlam bir temel oluşturmaktadır.


Bu çalışma sadece bilim için değil, Zelandiya dış politikası için de ayrı bir önemi olan bir gelişme. Birleşmiş Milletler’in açık denizler üzerine olan kanunlarına göre eğer Zelandiya’nın su üstünde kalan kısımları kıta olarak kabul edilirse Yeni Zelandiya çevresindeki denizlerde daha geniş bir açık deniz sınırına sahip olabilecek.


Zelandiya’nın haritalarda gösterilmesinin neler getireceğini takipte olacağız. Bu gelişme insanlığın günümüzde geldiği noktanın önemli bir göstergesidir. Bilim ve teknolojideki yetersizlikten dolayı varlığını tahmin ettikleri ama net bilgiye ulaşamayan insanlar bu bilinmezlik üzerine kendi inanışlarını kurdular. Kimileri kısıtlı bilgisiyle böyle bir şeyin varlığını sadece hayal edebildi. Aslında bu kıta da insanlığın bugün geldiği durumun nasıl zamanla evrilen bir oluşum olduğuna dair elimizdeki örnek bir vaka. İnsan bilinmezlik üzerine yıllarca hayaller kurmuş, merak etmiş. Sonunda hayalinin gerçekliğini görmeye cesaret etmiş. Bilimin hangi dalına bakarsak bakalım, karşımıza çıkan benzer bir durumdur. Önce merak eder insanoğlu, hayal eder sonra öğrenir, bilgisiyle merak ettiğini keşfeder.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page