top of page

Fransa’nın Afrika’daki Azalan Nüfuzu

Köleliğin 1905’te resmî olarak sona ermiş olmasına rağmen Fransız sömürgesi olan ülkelerde bu durumun kalkması çok daha uzun yıllar aldı. Fransız yeni sömürgecilik metotlarından biri olarak kullanılan “Batılılaşma”, “çağdaşlaşma” ve “modernleşme” adı altındaki akımlar, söz konusu toplumlarda bir dejenerasyona yol açmıştır.

Fransa, Afrika’daki mevcudiyetini daha kabul edilebilir kılmak için “Mission Civilisatrice” (medeniyetleştirme misyonu) diye nitelendirdiği, amacı Afrika’daki halkın yaşam standartlarını yükseltmek olup bunu Fransa’nın çıkarları ve ideolojileri doğrultusuna hayata geçiren bir politika belirlemiştir. Halbuki bu bakış açısının 1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilali değerleriyle çakıştığını görebiliriz.

Halkın yani “yerlilerin” yaşam standartlarını yükseltmek adına yaptıkları bu süreçte Afrika halklarının eğitimi adına herhangi bir adım dahi atılmamış, 1950’lerde okur yazar oranı sadece yüzde 5 düzeyinde kalmıştı. Afrika’daki nüfuzunu arttırmak adına bölgelerdeki yönetim ve düzeni reform etmek yerine kabile reisleriyle iyi ilişkiler kurup geliştirmiş; yardım kuruluşları ve hükümet dışı organizasyonlar aracılığıyla yardım ulaştırmak yerine merkezi hükümetlere fon desteğinde bulunarak bölgede kendi kurallarını dayatmalarını, vergi toplayabilmelerini kolaylaştırmıştır. Aynı zamanda ülkedeki sosyal eşitsizliği ve demokratik gelişimi engelleyerek otokratik rejimlerin (seçilmiş yönetici, bütün siyasî yetkileri tek başına elinde bulundurur) ayakta kalmalarına vesile oldu.


Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında, Afrika'daki sömürge imparatorluklarının çöküşü ve bağımsızlık hareketleriyle birlikte Fransa'nın nüfuzu azalmıştır. Birçok Afrika ülkesi bağımsızlık kazanmış ve kendi içişlerini yönetme hakkını elde etmiştir. Özellikle genç nüfusun artması, ekonomik sorunlar, yolsuzluk ve güvenlik konuları gibi faktörler, Fransa'nın etkisini azaltmaktadır. Fransa, tahakkümü altında bulunan bölgelerdeki güncel olmayan hegemonyasıyla uzun süre Afrika’daki varlığını sürdürebilecek gibi görünmüyor. Ayaklanan ülkeler bir bakıma domino etkisi uyandırmış, diğer ülkelere de farkındalık aşılamış, harekete geçirmiştir.Cezayir, Burkina Faso, Mali ve Orta Afrika, Fransa’yı ya kovdu ya da sömürgeci güç, Kara Kıta’yı terk etmek zorunda kaldı. Son olarak Çad, sınırda izinsiz gezen Fransız askerlerini gözaltına aldı. Yakın zamanda Mali, Wagner Askerlerini karşılarken Fransızları kovdu.

Burkina Faso ve Mali gibi çok sayıda Afrika ülkesinden kovulan Fransa’nın Çad’da uğradığı muamele, sömürgeci gücün kıtadaki nüfuzunun azaldığını bir kez daha gözler önüne serdi.


Diğer önemli bir husus ise, Benin, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal, Togo ve Gine-Bissau gibi ülkelerde kullanılan "CFA Franc" adlı para birimi aracılığıyla Fransa'nın Afrika bölgesinde mali bir hakimiyet kurmasıdır. Bu sistem, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından oluşturulmuş olup Fransa, Afrika ülkelerinin döviz rezervlerinin yüzde 50'sini Fransa Merkez Bankası'nda tutma hakkına sahipti. Bu sayede Fransa, bu bölgeler üzerinde finansal bir kontrol sağlamıştır.

İtalyan Başbakanı Giorgia Meloni de Mali ve Burkino Faso’nun Fransa’yı reddetmesinin arasında Elysee'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturduğu tek para birimi ve bu ülkelerin Fransız bankalarında tuttuğu altın ve döviz rezervlerini kullanarak Fransa'nın batı Afrika ülkelerini manipüle ettiği iddiasında bulunarak Fransız karşıtı bir rant oluşturdu.


Fransa’nın Afrika’daki güç kaybının bir başka sebebi ise bu ülkelerin yeni dünya düzeninde Fransa’ya bağlı bir sömürge ülkesi olmaktansa bağımsız olmalarının çok daha avantajlı olması diyebiliriz. Ayrıca Macron’un Afrikalı liderlere sergiledikleri ataerkil tutum , dünyaya teröristlerle savaşmak için askerlerini konumlandırdığını söylerken gerçekte Fransız şirketlerini ve vatandaşlarını korumak için orada bulunduklarını duyurması gibi sebepler bu ülkelerin Fransa’yla olan ikili ilişkilerini geriletmiştir.


Macron'un Fransa'nın Cezayir'deki sömürge mirası için özür dilemeyeceğine dair son açıklaması -1,5 milyon vatandaşın ölmesine rağmen- genel olarak Fransa’yla olan ilişkilerini sallantıya sokmuştu. Dolayısıyla Afrika’nın böyle bir değişikliğe gitmesi sadece yeni dünya düzeni değil Fransa’nın ve Macron’un Afrika’ya izlediği yanlış politikanın sonucu da diyebiliriz. Afrikalı seçkinler, yıllardır Fransızların onları insanlık dışı koşullarda köleleştirdiği ve ezdikleri milyonlara karşı bir jest yapacakları anı umutla beklediler.

Ayrıca Çin, Türkiye, Rusya ve diğer ülkelerin Afrika'ya olan ilgileri de Fransa'nın nüfuzunu sınırlayan etmenler arasındadır.


Sonuç olarak, Fransa'nın Afrika'daki nüfuzu sömürgecilik döneminde zirve yapmış olsa da, bağımsızlık hareketleri ve diğer uluslararası etkenler nedeniyle zamanla azalmıştır. Ancak Fransa, hala bazı Afrika ülkeleriyle stratejik ilişkilerini sürdürmektedir, ancak bu ilişkilerin doğası ve kapsamı zaman içinde değişebilmektedir.

78 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page