top of page
Yazarın fotoğrafıHüseyin Şahin

Hayal Gücü ve Gerçeklik: Beyin İçin Aynı Şeyler Mi?

Hayal gücü ve gerçeklik birbirinden sanıldığı kadar uzak kavramlar mı? Daha doğru şekilde soracak olursak, beynimiz için bu iki kavram arasında bir farklılık var mı? Uzay gibi bilinmeyenlerle, gizemlerle dolu insan beyni, yeni buluşlara ev sahipliği yapmaya devam ediyor. University of College London’da yapılan yeni çalışmalarda ise insan beyninde hayal etmenin ve gerçekliğin arasındaki ilişkiye dair ilginç sonuçlar elde edildi.


600 kişilik bir katılımcı üzerinde yapılan çalışmada katılımcılara önce belli özelliklere sahip bir görseli, bir uyaranı, hayal etmeleri ve hayal ettikleri şeyi raporlamaları istendi. Sonrasında ise bu özelliklere sahip bir uyaran, katılımcıların önünde bulunan bilgisayar ekranlarına yavaş yavaş silikleştirilerek yansıtıldı. Deneyin sonunda ise katılımcılardan bilgisayar ekranında gördükleri görsellerin gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu yorumlamaları ve raporlamaları istendi. Katılımcıların verdikleri yanıtlar bu görselleri, yani önceden hayal ettikleri bu gerçek uyaranları, nasıl algıladıklarına dair ilginç bir bulguyu ortaya çıkardı: Katılımcılar, görsel soluklaştıkça hayal güçlerinin daha canlı hale geldiğini belirttiler. Yani uyaranların etkisinin azalmasıyla hayal gücü daha baskın bir şekilde öne çıkıyordu.


Sinir sistemini, yani nöronları ve nöral devreleri, disiplinlerarası bir yaklaşım ile çalışan bir dalı olan nörobilim önceden beyindeki hayal gücü ve algının örtüşen beyin devrelerine sahip olduğunu bulmuştu. Teoride bilinen bu durumun nasıl sonuçlara yol açabileceği nörobilimciler tarafından merak konusuydu. Bu deney ise teoride var olan bu bilginin daha iyi anlaşılabilmesi için oldukça önemli bir yere sahipti. Deneyde elde edilen sonucun yanında, bilim insanları bilgisayar modelleri kullanarak teorilerini doğrulamaya çalıştılar. Bir uyaranın gerçek mi yoksa hayal mi olduğu, onu ne kadar canlı şekilde algıladığımıza mı bağlıydı? Nörogörüntüleme yöntemleri kullanan bilim insanları, aslında insan beyninde hayal ve gerçeğin çok farklı şekilde yer almadığını belirtiyor. Gerçeklik ve hayal birbiri ile sandığımız kadar alakasız değiller, hatta nöral devreler tarafından kodlamalarında farklılık yok. Başka bir deyişle, beyin hayal ve gerçekliği benzer hatta neredeyse aynı şekilde ele alıyor. İşte bu da bu deneydeki gibi hayal ve gerçekliğin birbirleri içinde karıştığı durumlara yol açabiliyor.


Bu duruma göre göre hep gerçek uyaranlarla hayali karıştırmamız gerekir değil mi? Durum tabii ki böyle değil. Her ne kadar gerçekle hayal beyin tarafından aynı şekilde kodlanıyor olsa da, hayal kurma gerçekliğe oldukça zayıf ve etkisiz kalıyor. Fakat bu hayalin canlılığı artarsa işte o zaman gerçeklik gibi etkili hale geliyor. Yani kurulan hayalin canlılık derecesi ne kadar yüksekse gerçeklikle karışma ihtimali, bir gerçek olarak algılanma o kadar artıyor. Hayalin canlılığı belli bir dereceye ulaştığında beyin artık hayalle gerçeğe aynı şekilde davranıyor. Bunun başka bir açıklaması ise beynin net bir değerlendirme mekanizmasına sahip olmaması ile yapılabilir. Beynin gerçeklik ile hayali ayırt edecek bir mekanizmaya sahip olmaması dolayısıyla bu ikisini ayırt etmede elimizde kalan faktör bilginin, durumun canlılık seviyesidir. Yani aslında bu noktada belirleyici olan beynimizin uyaranlar ile ne kadar etkileştiği ve kurulan hayalin ne kadar ayrıntılı, güçlü olduğudur. En ilginç durum buradadır aslında. Beyin, her ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olsa da beynin yerine getirmek istediği temel bir görev vardır: Bilgiyi işlemek. Beyin için bir bilginin hayal ürünü ya da gerçek olması önemli değildir. Hayal ederken nöral devrelere kazınmış hafızadan bilgiler çıkarılır ve kullanılır. Gerçeklikte ise yaşanan durum beyindeki bu devrelere yeni devreler ya da var olan devrelere yeni bilgiler eklenmesidir. Sonuçta iki durumda beynin ilgilendiği tek şey bilgiyi işlemektir.


Bu araştırma ve öncesinde yapılan çalışmalar, hayal gücü ve gerçekliğe çok daha farklı bir perspektiften bakmamıza yol açıyor. Arasında çokça fark olduğunu düşündüğümüz bu iki kavram aslında beynimize sorsak neredeyse aynı şeyler. Bunun gibi birçok konuda beyin gerçekten de bizi şaşırtan bir organ. Duygularımız, düşüncelerimiz, tepkilerimiz ve daha birçok şey aslında beyin açısından baktığımızda çok daha basite indirgenebilir. Bu da gelişen teknoloji dünyasında bu organı doğal olarak ilgi odağı haline getiriyor.


Bilim ve teknolojinin gelişimi ile hızlıca yeni bilgilere ulaşılan zamanımızda beynimiz hakkında elde ettiğimiz bilgiler oldukça değerli. Bu organ hakkında ulaştığımız yeni bilgiler bize elimizde olanlara göre çok daha farklı perspektifler sunuyor. Bu zamanda bu alandaki gelişmeleri takip etmek oldukça heyecan verici bir yolculuk.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page