Son zamanlarda dünya gündemini meşgul eden en önemli sorunlardan biri elbette ki Kanada’da meydana gelen orman yangınları. Kanada’nın doğu kesimleri, şimdiye kadarki en şiddetli, en geniş çaplı orman yangınlarından birine tanıklık ediyor. Yaklaşık 29 bin kişinin tahliye edildiği yangının yaz mevsimi boyunca sürmesi beklenirken 4,5 milyon hektarlık bir alanın da küle döndüğü belirtiliyor. Peki Kanada’nın oksijen kaynağı olan bu Boreal Ormanlarındaki yangınlar nasıl oluştu, neden kontrolden çıktı?
Öncelikle Kanada’daki orman yangınlarının genel sebeplerinin inceleyip bunların etkisini nasıl arttırmış olabileceğine bakmak gerekir. İstatistiklere göre Kanada’daki orman yangınlarının yarısı yıldırım düşmesi kaynaklı iken yıldırım düşme olayları orman yangınları ile ortaya çıkan yıkımın %85’inden sorumlu. Şu anki orman yangınlarında ormanlara düşen yıldırımların başrol oynadığı düşünülüyor. Ülkede yıldırımların oluşma sıklığının artmış olmasının sebebi ise son zamanlarda ülkede görülen sıcak hava dalgaları. Kısaca açıklamak gerekirse, sıcaklık artışları ve hava kuruluğu stabil olmayan bir hava durumunu ortaya çıkarıyor ve buna orantılı olarak da yıldırımlar ortaya çıkıyor.
Orman yangınlarına daha genel bir çerçeveden baktığımızda ise orman yangınları ile iklim değişikliği arasında bir doğru orantı olduğunu görüyoruz. Araştırmalar, orman yangınlarının ne kadar sık ve şiddetli olacağında belirleyici rol oynayan parametreler olarak üç ana unsuru öne sürüyor: sıcaklık, nem ve rüzgar.
Aşırı sıcaklık artışlarının orman yangınlarında oldukça büyük bir etkisi var. Sıcaklık artışları başlığı altında sıcak hava dalgalarını bu konu özelinde incelemek gerekir. İklim değişikliği dolayısıyla daha çok ısı taşıyan ve daha sık olan sıcak hava dalgaları, yıldırım oluşumu olaylara yol açarak dolaylı yoldan orman yangınlarının oluşumunda rol alabilirken, asıl etkisini ise orman yangını esnasında gösteriyor. Yüksek sıcaklıklar dolayısıyla yangın hem daha uzun sürüyor hem de yıkıcı etkisi artıyor.
Nem unsurunu incelediğimizde ise orman yangınları özelinde karşımıza çıkan kavram buhar basıncı açığı. Atmosferin bitki örtüsü üzerinden nemi ne kadar çekebildiğinin bir ölçüsü olan buhar basıncı açığının büyüklüğü ile orman yangınlarının etkinliği arasında bir doğru orantı mevcut. Bu açığın artışında da iklim değişikliğinin önemli bir etkisi var. Kanada’daki orman yangınlarında her ne kadar güncel olarak nem oranı yükselmeye başlamış olsa da yangının oluşum aşamasında havanın kuru olması, yangınların şiddetini arttırdı.
Son unsur olan rüzgar ise yangının yıkıcı etkisinde aslında anahtar bir rol oynuyor. Kuzey Amerika’da etkin olan jet rüzgarları, yangının hem yayılmasında hem de yangın sürecinde ortaya çıkan zararlı gazların çevreye yayılmasında itici güç oldu. Zaten yangında ortaya çıkan dumanların ABD’nin doğu eyaletlerinde yaşayan insanlara maske taktıracak kadar yoğun ve hızlı şekilde yayılım göstermiş olmasında jet rüzgarlarının oldukça büyük bir katkısı var. Jet rüzgarlarının orman yangınlarındaki bu aktifliğine benzer bir süreci iki sene önce Manavgat’taki orman yangınlarında da gözlemlemiştik. Yangın zamanında esen güçlü poyrazlar küçük bir yangının oldukça hızlı bir şekilde yayılım göstermesine yol açmış ve şehir içinde yoğun bir hava kirliliği meydana gelmişti.
Sıcaklık, nem ve rüzgar gibi unsurları ayrı ayrı incelediğimizde ortak özelliklerinden biri öne çıkmakta. İklim değişikliği dolayısıyla bu unsurlar orman yangınlarının şiddetli olması lehine bir yönde gelişim gösteriyorlar. Bu da bizleri ve çevremizi gittikçe daha tehlikeli orman yangınlarına doğru sürüklüyor. İşte bu yüzden orman yangınlarına karşı uzun vadede yapılması gereken, aşırı hava olaylarına yol açan iklim değişikliğinin önüne geçmektir. Kısa vadede ise özellikle bizim gibi orman yangınlarının sık olduğu ülkelerde orman yangınlarına karşı önlemlerin arttırılması gerekiyor. Ulusal alarm seviyesinin 5. seviyeye çıkarıldığı, yani devletin yangınlara karşı tüm ulusal kaynakları seferber ettiği Kanada’da daha önceden neler daha iyi yapılabilirdi? Orman yangınları dolayısıyla her yıl ekosistemleri ve zarar gören Türkiye’de nelerin yapılması gerekir? Öncelikle bu soruları cevaplandırmamız gerekiyor.