Nevşehirli ressam Hatice Abalı Kapadokya’daki butik otelleri sanatsal dokunuşlarıyla eşsiz hale getiriyor. Kültürel ve tarihi değerler barındıran Kapadokya’da hizmet sunan otellerin duvarlarını hayal gücüyle zenginleştiriyor. Nevşehirli ressam, kendisiyle yaptığımız röportaja sanatsal kişiliğiyle renk katıyor.
Genç yaşta resme olan tutkunuzu nasıl keşfettiniz? Bu yolda ilerlerken motivasyon kaynaklarınız ve yaşadığınız zorluklar nelerdi?
“İlkokuldan itibaren alanımı çok sevdim. Yaşadığım bölge küçük bir ilçe olan Kapadokya’ydı. İlkokulda bir resim öğretmenim ‘Gökyüzü mor olmaz, neden mora boyadın?’ diye sorduğunda korkuyla karışık bir şekilde ‘Ama ben mor rengi çok seviyorum.’ dedim ve mora boyadım. O resimle ilkokul dördüncü sınıfta birinci oldum. Bu sebeple küçük yaşta bende oluşan algı şuydu: ‘Demek ki sevdiğim şeyi yapmalıyım, beğenilmese dahi.’ Ayrıca ailem de Türkiye’deki diğer birçok aile gibi realist bir bakış açısına sahipti ve benim fen bilimlerine yönelmemi istedi fakat çocukluğumdan itibaren resimden hiç vazgeçmedim. Yani bugünün böyle olmasını sağlayan durumlardı yaşadıklarım.”
Sanatınızda size ilham veren olaylar veya kişiler var mı?
“Gördüğüm, deneyimlediğim her şey bana ilham verdi. Gördüğümüz, duyduğumuz her şey aslında yeni bir ufuk açmamıza sebep oluyor. Bu da şu algıyı getiriyor: ‘Şu dönemi yaşarken biz gelecekte nasıl addedileceğiz?’ Örnek verecek olursam Picasso, döneminde avangart olarak bilinmiyordu ancak biz şu an onu avangart öncülerinden biri olarak görüyoruz. Biz şu anı yaşarken gelecekte nasıl kabul göreceğimizin bilincinde olmadan birtakım işler üretiyoruz. Yerli ve yabancı ayırt etmeksizin tüm sanatçılar ilham kaynağım oldu. Hikmet Onat ve Andy Warhol çok farklı sanatçılardır ve her ikisi de benim ilham kaynağımdır.”
Özellikle Osmanlı motiflerinden esinlenmenizin bir sebebi var mı? Resimlerinizde vermek istediğiniz mesajlar veya insanlar üzerinde bırakmak istediğiniz izlenimler nelerdir?
“Benim evim aynı zamanda atölyemdir. Bunun sebebi ise atölyemi yaşam alanımdan uzakta düşünemememdir. Sürekli uykusuz kaldığımda gecenin bir yarısı kalkıp resim yapabiliyorum. Yaptığım tüm resimlerde de eğer figür çalışıyorsam psikolojik olarak izleyicisinin gözlerine bakan ve izleyicisini esir alan çalışmalar yapmayı seviyorum. Ben aslında farklı bir anlatımla zihnimdekileri oraya boşaltmaya çalışırken izleyici orada kendisinden bir şey görüp etkileniyor. Tüketim toplumu ve hız, hayatımızın her yerinde. Bu yüzden izleyicisini bir iki saniyede hapseden resimler yapıyorum. Amacım izleyicisinin aklında kalabilecek figürler oluşturabilmek.
"Hayatımız hep geçmişle bağıntılı o yüzden geçmişten kopmaktansa geçmişten de birtakım izlenimler bırakmak istedim. Aynı zamanda kültürel motiflere de yer veriyorum. Sadece Osmanlı motifleri değil bezeme ve çiçek işlemeleri de kullanıyorum. Kendimce kadın figürleriyle yorumlayarak izleyiciye aktarım yapmak istiyorum.”
Şimdiye kadar resimlerinizde en çok izlediğiniz teknikler nelerdir ve özellikle otel duvarlarına yaptığınız resimlerde ne gibi yöntemlerden yararlanıyorsunuz?
"Ben lisede grafik okudum ve sonra grafik bölümüne girdim. Yaptığım çalışmalarda daha çok grafiksel, bir tasarım var. Grafik aslında çok değerli bir sanat dalı ve her ne kadar reklam gibi görünse de hayatımız bir kompozisyondan ibaret. Resimleri duvar üzerinde kurgulayıp izleyicisine aktarmak önem arz ediyor. Hiperrealist olan fotografik portreler de bulunmakla birlikte teknik olarak realist çalışmalarım da var. Fakat sonrasında bu alandan keyif almadığımı fark ettim çünkü kendimden bir şey katamıyordum. Bir başka deyişle var olan bir çizimi olduğu gibi aktarmak, kendimden bir yorum katamamak beni tıkamaya başladı. Daha sonra tekrar güzel sanatlar yetenek sınavlarına hazırlanıp resim okudum. ‘İllüstre ederek’ yani bir hikayeyi resimleyerek çizimler yapmaya başladım. Hala hikaye kitaplarında illüstrasyonlar vardır, çok geçmiş dönemlerde mecmualarda haberler illüstrasyonlarla anlatılırdı. Genel olarak illüstrasyon tarzda resimler yapıyorum. Akrilik ve sulu boya ile çalışıyorum. Yağlı boyanın kurumasını beklemek beni zorluyor çünkü biraz sabırsızım. Bu nedenle akrilik boya kullanıyorum. Birçok teknikten yararlanıyorum ama en çok akrilik boya kullanıyorum.“
Kapadokya’nın benzersiz tarihi ve doğal güzellikleri sanatınızı nasıl etkiliyor?
“Hepimiz farklı bir bölgeye gittiğimizde kimsenin dönüp bakmadığı belli başlı konulara takılı kalabiliyoruz. Görmediklerimiz bize enteresan geliyor. Fakat bölgede kalanlarda artık bir körlük başlamış durumda. İnsanlar aynı görseli gördükleri için artık göremiyorlar. Dışarıdan gelenlerin hayranlıkla ve şaşkınlıkla olan bakışları büyüleyici. Ben hala Kapadokya’ya aynı bakışla bakıyorum. Günün her anında güneşin hareketiyle bölgede oluşan o gölge oyunları, ışık, değişiklikler, bir şeklin başka bir şekle bürünmesi; bölgenin inanılmaz zengin bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Deniz ikliminden gelenler bu bölgeyi çok sevmiyor ama bana göre de deniz bölgesinde bulunmak aynı duyguyu hissettiriyor çünkü bir ufuk çizgisi var ve değişkenlik söz konusu değil. Ancak burası tamamen bir asimetriden oluşuyor. Kayalıkların oluşturduğu asimetrik şekiller beni yıllarca burada tutmaya yetecek derecede.
"Fakat ara ara bölgeyi daha iyi görebilmek için bölgeden uzaklaşmaya çalışıyorum. Çünkü bir şeyi görebilme süremiz kırk beş dakikadır ve bu süreden sonra baktığımızı ezberlediğimiz için görememeye başlıyoruz. Bu yüzden yıllarca burada olduğumuz için uzaktan bakmak gerekiyor. Farklı noktaları görebilmek için uzaklaşmak gerekiyor. Bir şiiri defalarca okumak ve farklı anlamlar çıkarmak gibi düşünülebilir.”
Osmanlı motiflerine yer vermenizin kültürel değerlerimizin turistlere yansıtılmasında etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
“Batı’nın bunu çok ön plana çıkarmıyor olmasından kaynaklanan veya bizim çok üstünde durmuyor olmamızdan dolayı bu tarihte çok bilinmese de Batı’nın geçmişte bizim kültürel ögelerimizden etkilendiği nesnel bir bilgidir. Örneğin Pablo Picasso dünyaca ünlü bir sanatçıdır ve Osmanlı’dan çok etkilenmiştir. Picasso’nun ‘İslami Sanat’ olarak araştırmaları ve söylemleri de vardır. Frybrook’ta tanıştığım bir profesör ile Picasso’nun İslami Sanat’a olan ilgisinden bahsettik ve o sohbet sayesinde bu konuda bilgi edindim çünkü kendisi de İslami Sanat’ın hayranıydı. Başka kültürlerin bizim kültürümüzü yorumlaması etkileyici fakat bizim bunu unutmamızı istemediğim için çalışmalarımda kültürel ögelere yer vermeye çalışıyorum. Çünkü artık sosyal medyanın da hayatımızda bu kadar büyük bir yer kaplamasıyla kültürel farklılıklar kalmadı. Ben Fransa’ya gittiğimde Macaristan’dan gelen bir hanımefendiyle aynı kıyafeti giydiğimi gördüm ve kültürel farklılıkların azaldığını fark ettim. ‘Neden bizim etnik desenlerimiz de moda olmuyor?’ diye kendime sordum ve bu farkındalığı kazandığımdan, 2014’ten itibaren olan çalışmalarımda bize dair motiflere yer vermeye çalışıyorum.”
“Estetik algının her yere girmesi gerekiyor.” sözünüz bizi çok etkiledi. Peki size göre sanat nedir ve günümüzde sanatın toplum üzerinde etkisi hakkında ne gibi yorumlar yapmak istersiniz?
“Bana göre sanat ‘estetik’ olan her şeydir. Estetik kavramı da felsefenin bir koludur ve çok derin bir kavramdır. Sanatı sanat için yaptığınızda sanatı birilerinin beğenisine sunmak istemezsiniz. Bu konuda tüm sanatçılara saygı duyuyorum fakat bana göre sanat toplum niçin olmalıdır. Mesela bir ambalaj bile estetik algı işin içine girdiğinde kendini satabilir. Ticaret söz konusu olduğunda sanat olmuyor demek doğru değildir çünkü tarihten örek verirsek kiliseler tamamen sipariş üzerine yapılmıştır. Ayrıca İtalya’da bulunan dünyaca ünlü Sistine Şapeli su ve kireç birleşimi bağlayıcılarla karıştırılan pigmentlerle yapılan fresklerin bulunduğu ve kapısında hala insanları bekleten bir şapeldir.
"Estetik algının her yere girmesi ile ilgili küçük bir nüansa değinecek olursam çöp konteynırlarının her yerde olmasına rağmen insanların çöplerini yere atmaya dair bir sıkıntı duymaması problemini söyleyebilirim. Yurt dışındayken çöpünüzü yere atamıyorsunuz ve kilometrelerce elinizde taşıyorsunuz çünkü her yer tertemiz. Bu düzenden dolayı çöpünüzü yere atamıyorsunuz ve bu sayede güzel bir bilinçlenme ve estetik algı var. Ancak Türkiye’den bahsedecek olursam afişlerimiz, konteynırlarımız, duraklarımızda bir estetik algı söz konusu değil. Bazı belediyeler yeni yeni bu konuda adımlar atsa da ülke genelinde rastlanan bir şey değil. Böyle ufak yerlerde estetik algıya yer verirsek bu sayede gittikçe büyüyen bir estetik algıya sahip olacağız. Sonuca varmak gerekirse ben, estetik algının bir çöp konteynırından başlamak üzere her yerde bulunması gerektiğini düşünüyorum.“
Can Tarhan ve Yağmur Ece Nisanoğlu tarafından editlendi.