Terapi koltuğunda kendiniz gibi hissetmeniz zaman alabilir. Terapiste gerçekleri söylemek aslında kendinize de itiraflarda bulunmak anlamına gelir. Bir yıldır gittiğim terapistime yeni yeni dürüst davranmaya başlamıştım. Kendisiyle aramda sıcak bir bağ hissediyordum. Kendimi sevmeyen biri değilim ama beni olduğum gibi benden başkası sevemez diye düşünüyordum. Terapistimle aramdaki saydam duvar ve beni danışanı olarak sevdiğini belirtmesi kendimi ona daha da yakın hissettirmişti. Onun yanında savunmasız oluşuma rağmen ondan darbe almamış olmamdan dolayı da bu yakınlık güçlendi. Onun yanına giderken giydiğim kıyafetlere daha çok dikkat eder olmuştum. Güzel görünmek istiyordum. Bir gün seansımızdan hemen sonra aklıma şu soru takıldı: ”Terapistime aşık mıydım?”
“Konuşma tedavisi “ kavramının babası Sigmund Freud, yine onun tarafından geliştirilen psikanaliz uygulamasıyla terapiyi ortaya koydu. 19. yüzyıldan bu yana gelişime uğrayan bu yöntemin ana amacı, danışanın sahip olduğu davranış bozukluklarını veya psikolojik rahatsızlıkları irdelemek, azaltmak ve tedavi etmektir.
”Duygusal çıplaklık” deyimini terapiyi açıklarken kullanmasam olmaz. Terapistin görevi bizi soymaktır aslında. Duygularımızın bulunduğu bir kutu hayal edin. Terapist, bu dağınık kutunun içindeki duyguları çıkartır, her birini inceler, en sonda da hepsini düzenli bir şekilde kutuya geri yerleştirir.
Tabii ki bu süreçte terapist ile danışan arasında bir güven bağı oluşur. Danışan için terapi odası güvenli alana dönüşür. Orada belki kendisine bile söylemekten çekindiği şeyleri yüksek sesle terapisti ile paylaşır. Terapist onu yargılamaz, yönlendirmez. Sadece fark etmesini sağlar. Kişinin yolculuğu da terapi almaya karar verdiği an başlar. Kendi üzerine düşünmeyi, kendisine sorular sorup cevaplar bulmayı öğrenen birinin ruhsal yolculuğu da ilerlemiş olur.
Terapist dediğimiz kişi, danışanının gözünde “yüce” birine dönüşebilir. Terapistler, bizim göremediğimiz noktaları görebilmek için eğitim almışlardır. Sanki bilinçaltımız ve terapistimiz işbirliği içerisindedir ve zihnimizin derin kuyularına ışık tutuyorlardır. Bu durum da terapistimizi idealize etmemize sebep olur. Yani aslında onun gibi olmak isteyebiliriz: onun gibi düşünmek veya onun gibi bakmak. Biz danışanlar için bu durum kafa karışıklığına sebep olabilir.
Danışanın terapistine aşık olması durumuna “aktarım” adı verilir. Söylemeliyim ki bu son derece normaldir. Genelde danışan, eksikliğini hissettiği duyguları terapisti üzerinden yaşar. Yazıya kendi deneyimim ile başlamıştım. Orada fark ettiyseniz, dürüst davranırsam, sevilmeme korkum olduğunu söyledim. Terapistime karşı olabildiğim kadar dürüsttüm ve bana değer verdiğini de görebiliyordum. Yani eksikliğini hissettiğim “olduğum kişi gibi sevilme arzusunu” terapistim üzerinden yaşıyordum. Bu durum da benim ona aşık olduğumu düşünmeme sebep oldu.
İtiraf ediyorum ki yapmam gereken şeyi yapmadım. Böyle bir durumda danışanın terapistine bu konuyu açması terapi süreci yönünden olumlu bir davranış olurdu. Çünkü danışanın hangi duygu eksikliğini yaşadığını çözebilmek ve bunu tedavi edebilmek ancak bu konuda olan açık iletişim ile sağlanabilinir. Danışan kendini daha iyi tanır, terapist ise diplerde yatan o duyguyu görebilmiş olur. Duyguyu hiçe saymak ya da terapiyi bırakmak, terapi sürecini sağlıklı yönde ilerletmez. Ben ne duygum yokmuş gibi davrandım, ne terapimi sonlandırdım ne de cesaret gösterip açıkça konuştum. Ben önce kendime şu soruyu sordum: “Bu kişi terapistin olmasaydı ona aşık olduğunu düşünür müydün?” Cevabım “Hayır” oldu. Sonra durumun o kişiyle değil onun terapistim olmasıyla ilişkili olduğunu fark etmiş oldum. Terapist olmasının getirdiği özellikleri düşündüm ve eksik olan duygumu keşfettim. Böylece problem çözüldü ancak bu süreçte terapi kalitem düştü ve çok zorlandım. Bu sebeple açıkça iletişim kurmanızı öneririm.
Bazen danışan, terapistini geçmişten biriyle de ilişkilendirebilir. Örneğin, yaşı veya fiziği uymasa bile terapistinin çok kitap okuması ona lisede aşık olduğu kişiyi çağrıştırır. Belki danışan bunu bilinçli düşünmez ama bilinçaltında çağrışımlar yapılır. Danışan, terapilere gelmek için can atmaya başlar. Kendimden de örnek verdiğim gibi, giyimine daha çok önem verir. Hiç taramadığı saçını taramaya başlayabilir, kıyafetlerinde dekolte tercih edebilir.
Terapistinize karşı cinsel arzularınız oldu mu? Biliyorsunuz ki aşk, içinde erotizmi de barındırabilen güçlü bir duygudur. Terapistinize karşı duygusal hisler beslemek kadar cinsel arzu beslemek de doğaldır. Terapi odasında savunmasız oluşumuzdan bahsetmiştik. Karşımızda sözleriyle üzerimizde etki sağlayabilecek biri bulunduğunu unutmayalım. Bunun farkında olmak bazılarımızın istediği baskın enerjiyi hissetmeye sebep olur. Bu durum da cinsel hayallerinizi süsleyebilir.
Tüm bunları hissetmek normaldir ancak terapistin yaklaşımı da oldukça önemlidir. Profesyonel biri bunları anlayışla karşılar, yargılamaz, altındaki sebepleri düşünür ve çözer. Unutmayın ki terapistin yaklaşımı zıt yönde olursa bu terapi sürecini olumsuz etkiler. Dahası sizi mağdur konumuna getirecek kadar ilerleyebilir.